COVID-19 Dilimi Siperden Çekmek
Cynthia Enloe
Çeviren: Fethiye Beşir-İletmiş
Bu metin ilk olarak 14 Nisan 2020 tarihinde Los Angeles Review of Books tarafından yayımlanmıştır.
Fotoğraf: “Savaş Ekonomisine Hayır”, Ermenistan’ın Gyumri şehrinden bir sokak sanatı. Arpi Balyan tarafından çekilmiştir.
Kulağa çok normal gelmişti: “Savaş alanındayız.”, “Şimdi hepimiz askeriz.”, “Bu düşmanı yeneceğiz.” Bu mevcut durumu ve garip yeni yaşam biçimini tanımlamak için savaş diline karşı hiçbirimiz bağışıklığa sahip görünmüyoruz. Yeni koronavirüsün neden olduğu küresel pandemiden söz etmek için ihtiyaç duyduğumuz metafor ve benzetmeleri bize sağlayabilecek olan zaman sanki sadece (dolaylı da olsa) savaş zamanıymış gibi. Virüs yeni. Virüsü ele alan kolektif gayretimiz yeni. Ancak, tanımlamak için kullandığımız dilsel veri havuzu hem çok eski hem de en iyi durumda yardımcı olmadığı gibi en kötü durumda da riskli.
Sadece son iki hafta içinde, koronavirüsle başa çıkma konusunda çok fazla sayıda deneyim üzerine konuşan – yetkili ve yetkisiz – sözcüleri dinledim. Farklı farklı yorumcuların, bu yeni ve (şimdiye kadar) silahsız, bombasız insan deneyimini kavramaya çalışırken kullandıkları militarize terimlerin ve ifadelerin bir listesini derliyordum:
“ön saflara”
“sefere hazır olmak”
“birlikleri toplamak”
“düşmanı ele geçirmek”
“savaş cephesi”
“sivil cephe”
“saldırı başlatmak”
Bu tamamlanmamış listeye bakan okurlar kendi ifadelerini hızlıca eklemeye başlayacak:
“siperlerde”
“savaş zamanı fedakarlıkları”
“elimizdeki silahlar”
“savaşın sisi”
“savaş zamanı komutanı”
Son derece bulaşıcı, potansiyel olarak ölümcül, küreselleşen bir hastalığı ve bunun ekonomik sonuçlarını ele almanın, kendimizi silah kullanan bir düşmana karşı savunmaya eşdeğer olduğunu hayal etmek cazip gelebilir. Ancak bu dilsel cazibeye teslim olmak yararlı değil.
Birincisi, dünyanın dört bir yanındaki feministlerin bize öğrettiği gibi, savaş başlatanlar kendi amaçları için kadınları seferber etseler de savaş, erkeklikleri ayrıcalıklı kılıyor. Belirli erkekliklerin ve erkek savaşçıların militarize olma ayrıcalığı her zaman tehlikeli, ancak dünyada sağlık çalışanlarının üçte ikisinin kadın olduğu bir zamandaki halk sağlığı krizinde, bu durum daha da belirgin.
İkincisi, savaşlar düşman gerektirir, insan olan bir düşman. Halk sağlığını iyileştirmek için gösterilen kolektif bir çabayı savaş olarak ifade etmek, çok sayıda kişiyi insan olan bir düşman aramaya teşvik ediyor. Özellikle mevcut ABD başkanının yalan yanlış bir şekilde hastalığı “Çin virüsü” olarak yaftalaması, birçok Amerikalının militarize öfkelerini Asyalı-Amerikalı yurttaşlara yöneltmesi tesadüf değil.
Üçüncüsü, savaşlar genellikle demokratik süreçlerin devlet sırrını meşrulaştırmak, sivil hakları askıya almak, sert kamu tartışmalarını caydırmak, gerçek ulusal güvenliğin anlamını daraltmak biçiminde kurban edilmesiyle başlatılır. Şu anda bu daraltma, Cumhuriyetçilere ve Trump yönetimine, kamu kaynaklarını “virüsle savaşmak” için kullanılabilir hâle getirmek adına çevre güvenliği düzenlemelerinin daha da azaltma ve kürtaj hizmetlerindeki kısıtlamaları genişletme imkânı veriyor.
Bu militarize edilmiş uygulamaların ve demokrasiyi çökerten fedakarlıkların hiçbiri, enfekte olmayanları etkili bir biçimde korumak, enfekte olanları iyileştirmek ve ekonomik olarak yerinden edilenlere sürdürülebilir güvence sağlamak için gerek duyulan çok yönlü çabayı güçlendirmeyecek.
Koronavirüsün getirdiği zorlukları başarıyla aşabilmek için her birimizin atabileceği adımlar arasında, barış zamanı dayanışmasını harekete geçirmenin Normandiya Çıkartması kadar ilginç olması için tahayyülümüzü genişletmek var. Metaforlarımızı, N95 maskeli bir kadın görüntüsünün kamuflajlı bir adam kadar albenili gelmesi, nefes darlığı çeken bir hastayı solunum cihazına bağlayan bir anestezistin tüfeğiyle nişan almış bir piyade kadar kahraman hayal edilmesi ve öksüren ve terleyen kadını almak için bir eve koşan sağlık görevlisinin savaş uçağıyla havalanan bir pilot kadar cesur olduğunun düşünülmesine kadar genişletebiliriz.
Tahayyülümüzün militarize olmaktan çıkartılmasını daha da ileriye taşıyacak bazı dilsel ikameler ne olabilir?
“toplumsal dayanışma”
“acil durum”
“acilen bağlantı kurmak”
“bedenlerimizi riske atmak”
“ilk müdahale ekipleri”
“birlikte mücadele”
“elimizdeki kaynaklar”
“ortak karşı koyuş”
“sivil hizmetler”
“paylaşılan fedakarlıklar”
Siz de kendi militarize olmaktan çıkartmaya uygun ikameleri ekleyebilirsiniz.
Bu tarihsel mücadeleyi tanımlama ve ele alma biçimimizi militarize olmaktan çıkarmak, televizyon ve bilgisayar ekranlarına bağırmaktan daha fazlasını gerektirecek. Her birimizin etkin bir şekilde dilsel veri havuzumuzu militarize olmaktan çıkartmak için uğraşmamız gerekecek. Militarize dil, militarize imgeler, anlatılar ve semboller yatağında gelişir. Ancak sürekli olarak mevcut kaygılarımızı ve umutlarımızı tanımlamak için militarize terimlerden yararlanmak da bu yatağı verimli kılar.
Kongo, Suriye, Japonya, Ukrayna, Nijerya ve İsveç gibi bambaşka toplumların feminist aktivistleri ve düşünürleri, militarizmin sadece savunma harcamaları, silah imalatı ve askeri konuşlanmalarla beslendiğini naifçe düşünmememiz için uyarıyorlardı. Orantısız harcamalar, müsrif üretimler ve kışkırtıcı konuşlanmaları normalleştiren gündelik militarize uygulamalarımıza dikkat etmeye sevk ediyorlardı. Tercih ettiğimiz sözcükler, kabul ettiğimiz semboller, cezbedici bulduğumuz görüntüler önemli. Küresel bir sağlık krizinin ortasında ise her zamankinden daha fazla önem taşıyorlar
Arkadaşım ve sözcük ustası Laura Zimmerman’a özel teşekkürlerimle.
İlk yorum yapan siz olun