İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Pınar Eldemir yazdı: “Omzuma, bacağıma, bir keresinde de kalçama dokunmuştu kimse yokken” | Akademideki Sorunlar VI

“Omzuma, bacağıma, bir keresinde de kalçama dokunmuştu kimse yokken”

Pınar Eldemir

Bugünkü yazıda psikolojik ve fiziksel şiddet üzerinde duracağım. Şimdiye kadar konuştuklarımız maalesef ki akademiyi konuşurken farklı biçimlerde akademinin içinde tezahür eden ve şiddet anlatısı barındıran tecrübelerdi. Şimdi ise bu şiddetin bizzat kendisine odaklanarak, akademinin sınırları içerisinde nasıl sistematik biçimde gerçekleştiği üzerinde durmak istiyorum. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre şiddet “sahip olunan fiziksel güç ya da kudretin, tehdit yoluyla ya da doğrudan, kendine, bir başka insana, bir gruba ya da topluma karşı yaralanma, ölüm, psikolojik zarar, gelişme bozukluğu ile sonuçlanan ya da sonuçlanma olasılığının yüksek biçimde uygulanması” anlamına geliyor. Bu tanımın içinde kaybolmamak adına şiddet türlerine de değinelim istiyorum. Burada kısa bir not düşmek gerek. Şiddet türleri dediğimiz zaman tek karşılaştıklarımız elbette aşağıda okuyacaklarınız değil. Sahanın bana verdiği tecrübelerin üzerinde durduğum için bunları kullanacağım.

Gaslighting kavramını son zamanlarda sıklıkla duyuyoruz. Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin tanımına baktığımız zaman bu kavramın “kişiyi kendi algısından ve hafızasından şüphe duyacak hale getirecek şekilde sürekli manipüle etmek olarak tanımlayabileceğimiz bir duygusal şiddet türü” (2) anlamına geldiğini görüyoruz. Bunun akademideki karşılığını bize Aslı anlatıyor:

“Bana diyordu ki sen bensiz bir hiçsin. Bensiz akademide var olabilmenin tek koşulu yurtdışına çıkman. Zaten yurtdışına çıkamayacağın için de bana muhtaçsın. Bu arada kendisi doktorasını Türkiye’de bir okuldan almış ve tezini de Türkçe yazmış yani. Şimdi düşündükçe gülüyorum. Ben iki sene boyunca sıkıştım ya sıkıştım anlıyor musunuz? İngilizce sınavına girdim doktora için. Yazma kısmından çok yüksek bir puan aldım. Kendimden öyle şüphe etmişim ki şaşırdım yani. Hocaya söyledim, işte böyle böyle bu notu aldım diye. Bana diyor ki sınavı okuyanlar demek ki İngilizce bilmiyor. Bu sadece bir örnek mesela. Gelin görün ki beyefendinin kendi İngilizcesini görebileceğimiz bir metni yok. Çünkü bana yazdırdı yani en son İngilizce makalesini. E madem kötüydü İngilizcem bana neden yazdırıyorsun. Zaten asistanlığım bitince de bir türlü salmadı beni. Kelimenin ilk anlamıyla salmadı yani. Ona mecburmuşum. Olmadığımı çok güzel gösterdim ama bir süre kendimden şüphe ederek yaşadım ve hala da zaman zaman o şüphe dolu sesi duyarım kafamda” (Aslı)

Fiziksel şiddet nedir peki? Mor Çatı’nın tanımına göre fiziksel şiddet “bedensel gücün veya üstünlüğün denetlemek, küçük düşürmek, aşağılamak veya cezalandırmak amacıyla kullanılması” (3) anlamına geliyor. Bunun için Selin’i dinleyelim istiyorum:

“Herkesin ortasında beni aşağılardı mesela. Bir yerime dokunurdu. Omzuma, bacağıma, bir keresinde de kalçama dokunmuştu kimse yokken. Hatta saçımı çekmişliği bile var derste. Öyle seviyormuş! Ya ben senin asistanınım, beni sevmesen de olur. Hatta mümkünse sevme yani. ‘Sen benim kızım gibisin’ deyip bana seninle yatmak isteyen hocaları anlatma mesela. İnanabiliyor musunuz? Kızı gibiymişim bir de. Yani insan kızına böyle mi davranır? Kimseye de bir şey diyemiyordum. Çünkü güçlü bir adamdı. Yani insanların onu sevmesinden çok sevmeme ihtimali üzerinde dururdu. Korku imparatoru gibi ama aslında dünyası ufacık bir profesör. Yazık. İyi ki kurtuldum diyorum” (Selin).

Selin ile uzun bir süre konuşamamıştık. Görüşmemizi ayarlamamız uzun sürmüştü. Bazen İstanbul’da bazense Ankara’da, gidip gelen bir hayatı vardı. Buluştuğumuzda ve onu dinlediğimde duyduklarım, onun canının ne kadar yandığını anlamama yetmişti.

Peki ekonomik şiddet bu tablonun neresinde kalıyor? Yine Mor Çatı’nın yaptığı tanıma bakarsak ekonomik şiddet “maddi güç ve üstünlüğün küçük düşürmek, aşağılamak, cezalandırmak amacıyla kullanılması” (4) anlamına geliyor. Burada da Elif’e çevireceğiz kulağımızı:

 “Mesela o dönem asistandım ama okuldan para almıyorum. Yani bizde öyleydi. Ailemle yaşıyordum. Temel geçim kaynağım da KYK kredim. Onu da zaten geri ödeyeceğim. Borçlu çıktım anlayacağınız. Neyse, bir kongre var gitmek istediğim. Kadrolu asistan olmadığım için ödeneklere başvuramıyorum. Hocaya burs bulabileceğim bir yer olup olmadığını sordum. Bana halledeceğini söyledi. Ertesi gün bir konuda kavga etmiştik. Tam bunun üzerine gelip önüme parayı attı böyle. Al dedi. Küçücük hissettim kendimi. Çıkıp gidemedim de oradan. Öylece kaldım. Şimdiki aklım olsa o parayı suratına fırlatır, çıkar birilerine anlatırdım bangır bangır. Yapamadım, korktum” (Elif)

Aslı da sizsiniz, Elif de sizsiniz, Selin de sizsiniz. Siz olabilirsiniz. O döngüden çıkamayabilirsiniz. Bunun bir şiddet olduğunu sesli söyleyemeyebilirsiniz. Bunları yaşadığınız için kendinizi suçlayabilirsiniz. Ancak bunlar sizin suçunuz değil. O döngüden de çıkacaksınız. Belki akademideki şiddet ve sömürü düzeni hala orada canlı bir biçimde duruyor. Ancak artık bunların görünür hale gelmesi gerekiyor. Benim geçen seneden beri yapmaya çalıştığım yegâne şey buydu. İsterse hiçbir okul beni ve benim gibileri kadrosuna almasın. Umurumda değil. Umurumuzda değil. Dayanışma yaşatır ve susmak yok! Buradayız!

Kaynakça

  1. https://www.who.int/violenceprevention/approach/definition/en/%20)
  2. https://cinselsiddetlemucadele.org/wp-content/uploads/2020/01/Gaslighting.jpg
  3. https://morcati.org.tr/yayinlarimiz/brosurler/187-erkeklerin-siddetine-karsi-dur-yasami-degistir/
  4. https://morcati.org.tr/yayinlarimiz/brosurler/187-erkeklerin-siddetine-karsi-dur-yasami-degistir/

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir