Çok Az Yardımla Salgınla Öğretim
Flavia D’angeli[i]
06.05.2020
Çeviri: Fethiye Beşir-İletmiş
Orijinal Metin: https://spectrejournal.com/teaching-through-a-pandemic-with-very-little-help/
46 yaşında bir kadınım. Aynı zamanda, üretken iş ve aile yaşamının ikili cephesinde, COVID-19 bağlantılı krizle karşı karşıya kalmış uzun zamanlı bir feminist militan ve anti-kapitalistim. Ortaokul öğretmeni ve iki ergen çocuk annesiyim.
Bir öğretmen olarak, şu anda çevrimiçi yapılan işim, omuzlarıma normalden çok daha ağır bir yük yüklüyor. Kültürel uyarıcı ve psikolojik destek alsınlar ve okulun kendileri için hâlâ “açık” olduğunu hissetsinler diye çocukları desteklemeye kararlı öğretmenler olarak günümüzün çoğunu net bir program ya da kurallar olmadan bilgisayar önünde harcıyoruz.
Öğrencilerimizin korkusu, yönelim bozukluğu, can sıkıntısı ve hatta depresyonu karşısında çok önemli duygusal sorumluluklar üstlendik. Ancak hükümet, bize herhangi bir maddi kaynak sağlamadan gençlere moral verme ve istikrar sağlama görevini yükleyerek bir tür “ahlaki şantaj” kullandı. Okullar ve öğretmenler, hükümetin çocukların ya da öğretmenlerin maddi ve duygusal zorluklarını kabul etmeden “olağanüstü zamanlarda normalliği” sağlama başarısının örnekleri olarak kullanıldı.
Neoliberal politikalar çerçevesinde on yıllardır kamu eğitim sistemine sağlanan kaynaklarda yapılan kesintiler, öğretmenlerin uzaktan eğitim görevlerini daha da zahmetli hâle getiriyor. Yıllardır öğretmenler, omuzlarında artan bir sorumluluk ve görev birikimini taşıyor. Örneğin, engelli öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamak için sağlanan kaynaklarda yapılan ciddi kesintiler, eğitim ihtiyaçlarının sorumluluğunu, yalnızca bu işi etkili bir şekilde yapmak için uygun uzmanlık eğitimine sahip olmayan öğretmenlere aktardı. Bu görev çevrimiçi öğretimin zorluklarıyla birleştiğinde, çoğumuzun sahip olmadığı veya kendi özel harcamamızla edinmemiz gereken psikolojik ve teknik beceriler gerektiriyor. Bu şekilde hükümet özel eğitimin ve çevrimiçi eğitimin maliyetlerini öğretmenlere ve ihtiyaçları genellikle karşılanmayan öğrencilere aktarıyor.
Okul açılışlarının ertelenmesinin nedenlerinden biri de eğitime yetersiz kaynak sağlanması. İtalya’da, birçok okul binası eski, sıkışık ve çok küçük sınıfları sahip. Yeni öğretmenlerin işe alımında yapılan kesintiler, otuz öğrencinin üzerinde sınıf mevcudunda sürekliliğe yol açıyor. Son yıllarda yapılan yeni öğretmen işe alımları emeklilikleri biraz bile telâfi etmedi ve bu da açılan sınıf sayısında azalmayla sonuçlandı. Bu durum salgından önce zaten ciddiydi ve özellikle en kırılgan ve dezavantajlı öğrencilerin aşırı çalışan öğretmenlerden alacağı destekten mahrum bırakıyordu. Uygulanması imkânsız olacak sosyal mesafe kurallarını korurken okulları yeniden açmak zorunda kalırsak durum daha da dramatik hâle gelecek.
İşyerlerimizin korkunç gerçeği bu olsa da “kapatma”, evlerimizde “geleneksel” bir iş bölümünü ya güçlendirdi ya da bazı durumlarda yeniden gündeme getirdi. Çocuklara bakma ve yardım etme işinin büyük bir kısmı evden çalışan annelere/öğretmenlere düşüyor. Tüm üretim sektörlerinde işe ara verilmemiş veya işçilerinin evden çalışmasına izin verilmemişken, okulların kapatılması ebeveynlerin – çoğunlukla annelerin – çocuklarına bakmak için evde kalmasını gerektirdi. Bu nedenle, bizim gibi bütün gün evde kalanların yapacak bir işi olsa bile, temizlik yapmaları, yemek hazırlamaları ve çocuklara eğitim faaliyetlerinde yardım etmeleri neredeyse farkına bile varmadan “doğal” bir hâle geliyor.
Kadınlar olarak, herkes evde hapisken bizi aile yaşamının yönetiminden sorumlu kılan bir “görev duygusunu” sıklıkla hissediyoruz. Sanki, istemeden de olsa, kadının/annenin evde olduğu ve erkeğin/babanın dışarı çıkarak bulaşma tehlikesine maruz kaldığı bir duruma geri dönüyoruz. Bütün bunlar gerçekten sinir bozucu ve stresli. Öğrenme ve tercih yoluyla bu tür bir aile dinamiğine alışkın olmayan bizler için daha da stresli. Kendimi, günümü yapılacak dersler, tuvaleti temizleme ve öğle yemeği hazırlama arasında bölerken, nihayet açık havaya çıkmak için alışverişe gitmeyi iple çekerken, uzun kuyrukta dinlenirken ve işim hakkında düşünürken bulacağımı düşünmezdim.
Sadece halk sağlığı sorunlarıyla ilgili değil, aynı zamanda aile ve duygusal dinamikler açısından da geçmişe sıçrama yapan bir zaman makinesinde gibiyiz.
İlerlemenin tek yolu, makineyi parçalamak ve emeğin ve emeğin meyvelerinin hepimiz arasında eşit olarak paylaşıldığı ve gezegenimize iş birliği içinde baktığımız yeni bir “normal” kurmaktan geçiyor.
[…] Flavia D’angeli[i] […]