Marksizm202 Seminerleri
Marksizm, Queer Teori ve Siyaset
Sinan Birdal
-Bu haftaki başlığımız “Marksizm, Queer Teori ve Siyaset”. Konuğumuz Sinan Birdal hocamız. Sinan’la biz yaşıt, dönemdaşız aslında. Dolayısıyla Türkiye’nin hem toplumsal-siyasal hayatının hem akademisinin yaşadığı süreçleri eş zamanlı deneyimledik, zaman zaman farklı kentlerde olsak bile. Bu deneyimlerin sonuncusu da ikimizin de Bu Suça Ortak Olmayacağız Bildirisi’nin (Barış Akademisyenleri metninin) imzacısı olmamız. Farklı şekillerde ikimiz de bunun sonucunu yaşadık. Sinan, Işık Üniversitesi’nde hocayken sözleşmesi uzatılmadı. Amerika’da hocalık yaptı doktorasını yaptığı üniversitede. Şimdi yeniden Türkiye’de, biz de bu fırsatı kaçırmayalım dedik. Sinan’ın hem akademik ilgi alanı, hem entelektüel ilgi alanları ve üretimleri çok geniş bir sahaya yayılıyor. Doktora tezi İletişim Yayınları’ndan da çevrilip basılmıştı. Kendisi aslında bir diplomasi tarihi uzmanı diyebilirim öncelikle. Ama yani tarih, siyaset, siyaset teorisi, toplumsal hareketler üzerine çok uzun yıllardır yazan düşünen birisi. Hem akademik üretim yapıyor hem güncel gelişmeleri değerlendiren yazılar yazıyor. Yine hem aktivist olarak hem teorik boyutuyla uzun yıllardır hem Marksizmin hem de Queer teorinin içinde olan birisi, pratiğin içinde olan birisi. O yüzden bu zorlu başlığı ele almasını ondan rica ettik. Çok teşekkür ediyorum ben çok keyifli bir seminer geçeceğine eminim, öyle diyeyim. Çok uzatmadan sözü Sinan’a bırakayım.
-Teşekkürler İsmet. Şimdi, bugünkü başlığımızda Marksizmi bir teori olarak ele alıp queer teori Klasik Marksizmin görmediğin neleri gösterdi -hepsini tanımlayacağım daha sonra- bunun içinde queer teorinin dile getirdiği, ifade ettiği şeyleri ne kadar görebildi ve bugüne izdüşümleri, bugün için Marksizm ve queer siyaset ne anlama geliyor, bunlardan bahsedeceğim. Kişisel bir noktadan çıkacağım, yani başka türlüsü zaten mümkün değil; ‘kişisel olan politiktir’ diye feministlerin sloganlaştırdığı bir kavram, yaklaşım var. Onun için de ‘teori’ her şeyden evvel Grekçe ‘seyretmek’ demek, ‘bakmak’ demek. Dolayısıyla her şeyin bir bakış açısı olmalı. Her şeyden önce bir mevzuya bakarken ve olaya bakarken kendi durduğumuz noktayı belirlemek önemli, kendi durduğumuz bakış açısını tarif edebilmek önemli. Bu anlamda öncelikle “eşcinsel özgürleşmesini savunan bir kişi olarak Marksist olunabilir mi?” sorusu üzerinde duracağım. Veya bu ne demek, “queer Marksizm” veya Marksizmin bu teoriye bakışı nedir?
Öncelikle buradaki büyük sorun şu: Sherry Wolf’un bir teorisi var, aşağı yukarı benzer bir kaygıyı paylaşıyor. Yani bir taraftan kendisi de bir eşcinsel, ama diğer taraftan Marksist ve dolayısıyla Marksizmin eşcinselliğe ve eşcinsellere bakışıyla tarihsel olarak önce bir hesaplaşma yapıp daha sonra da bugün için bu ne anlama geliyor, bunu sorguluyor. Burada Marksizmi özellikle eleştiren queer teorisyenlerin dile getirdiği ve yani o anlamda yüzleşmemiz, hesaplaşmamız gereken bir mesele var. Eşcinsellik üzerine Marx ve Engels’te hiçbir şey bulamıyoruz. Bu alanı ne özgürleşme alanı ne bir siyasal alan olarak görmüyorlar. O anlamda neredeyse bu konuda ürettikleri hiçbir şey yok. Elimizde olan sadece bir mektuplaşma var ve Sherry Wolf’un başladığı nokta da burası. Önce bu mektuplaşmadan bahsetmek istiyorum; çünkü burada gördüğümüz çok açık bir şekilde iki tane homofobik heteroseksüel erkeğin yazışması.
Bu not UNIVERSUS Araştırma Gönüllüleri tarafından alınmış, yazıya dökülmüş ve düzenlenmiştir.
İlk yorum yapan siz olun